Yazılarımız

PSİKOLOJİK ARENA

Uzm. Rüveyda Çelenk Yılmaz

6 Nisan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi bize psikolojiye bulanmış futbolun nasıl olacağını tekrar göstermiş oldu. Havada uçuşan kartlar, hocalarının taktiklerini sahaya taşıyamayan futbolcular ve agresif taraftarlar Türk Telekom Arena’yı ‘Psikolojik’ Arena’ya çevirdi.

Açık ara önde olan Fenerbahçe 6 Nisan’da sahada neden sinirlerine hakim olamadı? Bazı futbolcular kart göreceklerini bile bile neden faul yaptılar? İlk yarıda Caner’in kullandığı köşe vuruşunda yerden gönderdiği topu neden kimse karşılamadı? Peki, Fenerbahçe 10 kişi kalınca neden daha rahat oynadı? Diğer bir deyişle Galatasaray 10 kişi olan ve psikolojik olarak dağılan rakibine neden mutlak üstünlük kuramadı? Kart gören bazı oyuncuların kart gördükten sonraki yüz ifadelerinden neden acı değil de haz okunuyordu? Bunlar ve benzeri soruların cevabı psikoloji biliminde saklı.

Ne yazık ki futbolcuların çoğu müsabakalarda kapasitelerinin altında performans sergiliyor. Bunun en büyük sebebi içsel çatışmalarını çözememiş, ruhsal dünyası sakin olmayan insanların bunları reel hayatlarına taşımaları. Burada futbolcular problemli insanlardır demiyorum, sadece onlar da birer insan, elbette sıkıntıları olabilir diyorum. Düşünün ki bir futbolcu ikiye bir pozisyonda rakip kaleye gidiyor ve önünde iki seçenek var: doğrudan şut çekebilir veya arkadaşına pas verebilir. Tam bu anda karar sezgisel olarak verilir. Eğer içsel çatışmaları (örn. derinlerde kendine güven problemi gibi) olan bir futbolcu ise, mantıklı olan ne olursa olsun arkadaşına pas vermeyi seçer. Benzer şekilde derinlerde aşağılanmışlık duyguları ile boğuşan bir futbolcu kendisini ispatlamak için her şartta ön plana çıkmaya çabalar ve doğrudan kaleye gider. İkisi de belirli durumlarda takıma fayda sağlayabilir ancak bu işi şansa bırakmak olur.

Maçlar esnasında sıklıkla birbirleriyle tartışan ve kart gören futbolculara şahit oluyoruz. İşin ilginç yanı agresif davranan ve kart gören bir futbolcunun taraftarların tezahüratı ile onurlandırıldığını da görüyoruz. Kendi öfkesini kendi yatıştırma kapasitesi eksik olan birisi karşısındakini tahrik edecek ve karşısındakini öfkelendirmek ona haz verecektir. Çünkü ancak karşısındakinin gözlerinin içinde öfke alevlerini gördüğü zaman rahatlayabilir. Böyle bir futbolcu sahada diğer futbolcuları ya da hakemi tahrik edecek ve onların tahrik olduğu oranda haz alacaktır. Buna ek olarak, bu futbolcu ile özdeşim kurmuş olan taraftar anında onun duygusunu hissedecek ve benzer şekilde haz alacaktır. Etik olarak yanlış olan ve oyun kuralları içinde cezası kesilmiş olan bir hareket bir anda taraftar için gurur kaynağına dönüşebilir. Diğer taraftan da bu durum rakibin öfkesini körükleyecek ve rakip taraftarı müdafaa pozisyonuna sokacaktır. Yani, basit ve kişisel bir tatmin bir anda kuralsızlığa ve futbol anarşisine dönüşebilir. Bu durumu sebep ve sonuç ilişkisi içerisinde irdelemek gerekir.

Başarıda sürekliliği yakalamak için futbolcuların birbirlerinin duygularını ve düşüncelerini algılayarak nasıl davranacaklarını sezgisel olarak öngörebilmesi ve kişisel çıkarlarından ziyade takımın çıkarlarını gözetmesi gerekir. Takım sahaya çıktığı zaman oyuncuların aklında sadece futbol olmalıdır. Bir futbolcu için geçen gün tartıştığı arkadaşına asist yapmak veya kendisini umursamıyormuş gibi görünen teknik direktörünün taktiklerini uygulamak oldukça zordur. Dolayısıyla başarılı bir takım için teknik heyetin işlevi sadece futbol uyumunu sağlamak değil takım ruhunu oluşturacak ve futbolcuların içsel huzurunu koruyacak bir sistem kurmaktır.

Birbirleriyle harmoni içerisindeki oyuncuların maç esnasında birbirlerinin nereye gideceğini, pası ne tarafa vereceklerini hissetmeleri için işaret etmelerine gerek yoktur. Böyle oyuncular birbirleriyle son derece uyum içerisinde hareket eder ve topla rahat ve esnek biçimde oynarlar. Hiçbir futbolcunun toptan hızlı koşamayacağı gerçeği göz önüne alındığında içsel çatışmalardan arınmış oyuncuları olan ve takım ruhu içerisindeki bir takımın önünde hiçbir güç duramaz.

Sonuç olarak, Türk futbol takımlarında kaliteli ve genç futbolcular mevcut. Ancak bunların çoğundan maksimum verim alınamıyor. Özellikle derbilerde futbolcular ve taraftarlar arasında gerginlik saman alevi misali alev alıyor, kartlar havada uçuşuyor. Türk Futbolu olarak hâlihazırda yetenekli oyuncu ve teknik adamlara sahibiz. Belki de takımlarımızın arzu ettikleri yerlere gelmeleri ve uluslararası arenada isimlerini daha çok duyurmaları için artık futbolcularımızın içsel huzurları ve takımın psikolojik uyumu üzerine çalışmalıyız.